30 Aralık 2013 Pazartesi

Kelebekler


Kelebekler çiçeklere konarak polen ve özütlerinden faydalanır

Lycaenidae familyasından Çok gözlü mavi kelebek (Polyommatus icarus)
Butterfly.JPG
Kelebekböceklerin, pul kanatlılar veya kelebekler (Lepidoptera) takımının kanatlı fertlerine verilen genel ad. 150.000 kadar türü bilinmektedir.
Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renkli gözle zor görüle bilen pullarla örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır. Ufak sarsıntılarda koparlar. İki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlere göre değişir. Pek az türde ve bazı türlerin dişilerinde kanat bulunmaz. Emici tipteki ağız parçaları hortum şeklindedir. Kullanılmadığı zamanlar bu hortum başın alt tarafında helezon biçiminde kıvrılır. Balözü emerler. Çiçeklerin balözünün tadını ayaklarıyla alırlar. Tat alma cisimcikleri ayaklarına yerleşmiştir. Ayaklarıyla çiçeğin suyunu kontrol ederler. Beğendikleri takdirde kıvrılı duran hortumlarını uzatarak emerler.
Ağız organları, yalnız çiçek tozu (polen) ile geçinen "Micropterygidae" kelebek familyasında çiğneyicidir. Tüylü başlarında büyükçe iki petek göz ve çoğunda iki nokta (osel) göz bulunur.
Kelebekler faaliyet durumlarına göre gece ve gündüz kelebekleri olarak iki gruba ayrılırlar.Gece kelebekleri kalın ve ağır vücutlarıyla alaca karanlıkta veya gece uçarlar. İnce kıl gibi olan antenlerinin ucu sivridir. Bazı türlerde antenlerde birer dizi tüy bulunduğundan tarak görünümündedirler. Genellikle renkleri mattır. Hızlı uçucudurlar.Bu uçucular diğer kelebeklere göre daha hızlı uçarlar fakat daha az uçarlar. Tehlike anında sürüden ayrılarak farklı yönlere kaçışırlar ve tehlike bittiğinde tekrar toplanırlar.
Gündüz kelebekleri gece istirahat edip, gündüz uçarlar. İnce ve hafif vücutludurlar. Anten uçları topuzludur. Kanatları gâyet güzel renk ve desenlerle süslüdür. Uçuşları yavaştır. Bir yere konduklarında kanatlarını yukarıya dik tutarlar. Gece kelebekleri ise dinlenme hâlinde kanatlarını çatı gibi gövdelerinin üzerine kapatırlar veya tamâmen açık bırakırlar. Bu kâideler bütün kelebekler için geçerli değildir. Meselâ; Skiperler pervâne olmadığı halde antenleri incedir. Vücutları kalın ve renkleri mattır. Gündüz uçarlar. Çoğunlukla pervanelerle karıştırılırlar.
Gece kelebeklerinin işitme ve koku alma duyuları da çok hassastır. Bazı türlerin erkekleri, 5 km uzaktaki dişinin kokusunu alabilirler. Gündüz kelebeklerinin duyargaları (anten) çıplak olduğundan bu hassaslıktan mahrumdurlar.
Kelebeklerde çoğalma yumurta ile olur. Kelebek yumurtaları yarım küre, küre, silindir ve iğ şeklindedir. Dişileri yumurtalarını tek tek veya gruplar halinde ağaç kabukları veya yapraklar üzerine yapıştırarak bırakırlar. Bazıları da üst üste yapıştırarak kuleler meydana getirir. Bazıları yumurtaların üzerini vücutlarından kopardıkları kıllarla bir kürk gibi kapatırlar. Kışı geçirmek zorunda kalan yumurtalar “Korion” denen sert bir kabukla örtülüdür. Yumurtadan çıkan larvalara “tırtıl” adı verilir. Kışı genellikle tamamen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçirir. İlkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin aramaya çıkar. Dişi kelebekler yumurtlarken özellikle tırtılların beslendiği bitki türlerinin üzerine veya yakınına yumurtalarını bırakırlar.
Tırtıllarda üç çift göz ve 2-5 çift karın bacağı bulunur. Ağız parçaları ısırıcı çiğneyicidir. Alt dudağa dökülen ipek salgı bezleri vardır. Oburca beslenen tırtıllar, 4-5 defa deri değiştirirler. Normal iriliğe ulaşınca ipek salgısı ile kendilerine koza örerler.
Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçer. Bir müddet sonra pupa kabuğunu yırtar ve kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Fakat hemen uçamaz. Kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir. Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç ederler. Bunlar yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. İngiltere’de yaygın bir tür, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç eder. Kuşların aksine kelebeklerin göçü tek yönlüdür. Amerika’da yaşayan bir çeşidin dışında hiçbiri geri dönmez.
Bazı kelebekler zehirlidir. Bunlar çok yavaş uçar ve göz kamaştırıcı parlak renklere sahiptir. Bu renkler düşmalarına karşı bir ikaz işaretidir. Böcekçil hayvanlar bunları yemekten çekinirler. Bazı kelebekler de, sahte kafa işaretleri, kanatlarındaki göz işaretleriyle ve antene benzeyen kuyruk uzantılarıyla düşmanlarını şaşırtarak kendilerini korurlar. Bu işaretlere aldanan avcı hayvanlar, kelebeklerin öldürücü olmayan kısmına saldırır. Yırtık kanatlı bir kelebek hayatını sürdürebilir. Birçokları da kondukları yerlerde tamamen kamufle olabilirler. Kuru yaprak görünümündeki bazı kelebekleri kondukları yerden ayırdedebilmek çok zordur.Ayrıca çiçekteki bizim çıplak gözle göremediğimiz bir ışık vardır. Bu ışık sayesinde kelebekler çiçeği görür.



    Gündüz kelebekleri

    8 Kasım 2013 Cuma

    Tilki

    Tilki hakkında ansiklopedik bilgi

    Tilki Familyası: Köpekgiller (Canidae). Yaşadığı yerler: Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da. Amerika kıtasında yaşayan türleri de vardır. Özellikleri: Kulakları sivri ve büyük, kuyruğu uzun, zeka ve hilesiyle Ünlü etçil bir hayvan. Ömrü: 15-20 yıl.Çeşitleri: Birçok türü vardır. Kızıl tilki (V. vulpes), yarasa kulaklı tilki (Otocyon megalotis), kutup tilkisi (V. lagopus) Ünlülarıdır.

    Dünyanın hemen hemen her yerinde yaşayan, Köpekgiller familyasından bazı türlere verilen genel ad. Etçil memelilerdir. Büyük kulakları ve uzun kuyrukları vardır. Burnu sivridir. Koku alma ve işitme duygusu çok güçlüdür. Boyu 90 cm, kuyruğu 50 cm, ağırlığı 5-6 kg kadardır. Daha küçük boyda olanları da vardır. Toprak altındakikemiricilerin ıslık gibi çıkan seslerini işitirtoprağı kazarak onları inlerinde yer. Yiyeceklerinin çoğunu tavşanlar ve fareler meydana getirdiği için faydalı sayılır. Postu kıymetlidir. İnsanlardan başka düşmanı yok gibidir. Postları için tilki yetiştiren özel çiftlikler de vardır. Çok hızlı koşar. En iyi av köpeği bile bir tilkiyi yakalamakta zorluk çeker. Birkaç girişi olan 15-20 metre uzunluktaki inlerde yaşar. Gece avlanır. Esas besin kaynağı fare olmakla beraber kuş, küçük memeli, sürüngen, leş ve meyve de yer. Bala da düşkündür. Yalnız yaşamayı seven bir hayvandır.

    Üreme mevsimlerinde farklı cinsler biraraya gelirler. Erkek ve dişilerin kuyruk dibinde menekşe gibi kokan salgı bezleri vardır. Post tüyleri yaşadığı yere göre değişir. Çoğunun postu kızıl renklidir. Köpekler gibi çiftleşir. İki ay kadar bir gebelikten sonra4-6 yavru doğurur. Yavruların gözleri 12 gün kadar sonra açılır. Erkek ve dişi, yavrularına beraber bakar, onlara avlanma dersleri verirler. aile sonbaharda dağılır. İlkbaharda gençler yeni eşler arar. Eski eşlerse tekrar biraraya gelirler.

    Çok zeki ve kurnaz hayvanlardır. Kolay kolay hayatını tehlikeye atmaz. Kuşlara arkadan sessizce yaklaşıp üzerlerine atlayarak avlarlar. Açık bulduğu kümeslere girerek kümes hayvanlarını boğarak yer. Yemediklerini toprağa gömer. Çok iyi yüzen, balık ve yengeç avlayanları da vardır. Bazan aslan ve kurt gibi yırtıcıların arkasınatakılarak onların av artıklarını yer. Çöl ve ova tilkileri inlerini diğerlerinden daha derine kazarak sıcaktan korunurlar. Kuzey Kutup'ta yaşayan kutup tilkisi yazın mavimsi, kışınsa beyaz bir posta bürünür. Postu, kürkçülükte çok kıymetlidir. Birçok çeşitleriolan tilkiler 15-20 yıl kadar yaşarlar. Kurnazlığı masallara konu olmuştur.

    7 Kasım 2013 Perşembe

    AYILAR

    Ayı

    Ayı (Alm. Bär (m), Fr. Ours, İng. Bear.), Familyası: Ayıgiller (Ursidae). Yaşadığı Yerler: Antarktika, Avustralya ve Orta Afrika’dan başka her yerde yaşar. Özellikleri: 120-270 cm uzunlukta, 50-800 kg ağırlıkta olanları vardır. Ömrü: 35-50 sene. Çeşitleri: Kara, Boz, Suriye, Malaya, Gözlüklü, Korkunç (Grizzly), Dudaklı, Tibet, Kutup ayısı meşhurlarıdır.ANSİKLOPEDİ


    ANSİKLOPEDİ Ayı (Alm. Bär (m), Fr. Ours, İng. Bear.), Familyası: Ayıgiller (Ursidae). Yaşadığı Yerler: 
    Antarktika
    Avustralya ve 
    Orta Afrika’dan başka her yerde yaşar. Özellikleri: 120-270 cm uzunlukta, 50-800 kg ağırlıkta olanları vardır. Ömrü: 35-50 sene. Çeşitleri: Kara, Boz, 
    Suriye, Malaya, Gözlüklü, Korkunç (Grizzly), Dudaklı, 
    Tibet
    Kutup ayısımeşhurlarıdır.

    Bütün tabanları üstüne basarak yürüyen, iri gövdeli, etçil, memeli bir hayvan. Semiz ve yuvarlak vücudu, sık kıllı, kalın postlu ve kısa kuyrukludur. Başı uzunca olup, geniş alınlı, sivri burunlu, kısa yuvarlak kulaklı ve gözleri küçüktür. Bütün ayılar ayak tabanları üzerinde yürürler. Kutup ayısı hariç hepsinin tabanları çıplaktır. Her pençe beş parmaklı, kanca gibi kıvrık, içeri çekilmeyen iri güçlü tırnaklıdır. Arka bacaklarıöndekilerden daha kısa olduğundan sırtları omuzlara doğru bir kambur görünümü taşır. Tabanlarına basarak yürüdüklerinden hızlı koşamasa da arka ayaklarının üzerine rahatça dikilebilirler. Tehlike karşısında 35-40 km hızla koşabilirlerse de bu koşuya fazla dayanamazlar. Çok irilerinin dışındakiler ağaca tırmanabilirler. Hepsi iyi yüzücüdür. Her ne kadar etçilseler de 
    meyve, kök, 
    ot
    kurbağa
    balık
    yılan
    böcek,
    kuş gibi hayvanları da yerler. Bala pek düşkün olduklarından ağaçların tepelerine çıkıp arı kovanlarını basarlar. Kat’iyetle leş yemezler. Ayı yaratılış itibariyle obur olduğundan bu huyundan istifadeyle pekçok şey öğretilebilir. Talim ettirilmiş bir ayı gayet itaatkar olup meyve, şeker, vs. gibi bir mükafata kavuşmak hevesiyle öğrendiği şeyi sahibinden emir alır almaz tatbik eder. Hatta sirklerde çeşitli gösteriler yapabilir. Arka ayakları üzerine dikilebilmesi, insan görünüşü verdiğinden herkesçe sevilir. Ayı şeklinde yapılan çocuk oyuncakları bu sevginin belirtilerinden biridir.

    Temkinli ve ihtiyatlı bir hayvandır. Oldukça da cesurdur.

    İncelemeler ayının avını sıkarak öldürmediğini, daha çok ön pençe darbesi ve dişleriyle öldürdüğünü göstermektedir. Yaratılış itibariyle inzivaya çekilmeyi seven bir hayvandır. Toplu halde yaşamayı sevmez. Ormanlarda bir ağaç kovuğu veya mağaralarda bir in bulursa derhal orasını kendine yurt edinir. Kışın, inine çekilerek haftalarca ve yalnız başına günlerini orada geçirir. Ayı gerçek manada bir 
    kış uykusuna yatmaz. Kışın ininde uyuklarken vücut ısısı normalin altına düşmez, hatta ılık havalarda uyanıp ininden çıktığı da olur.

    Dişi ayı, yedi aylık bir hamilelikten sonra, kışlık ininde ve genellikle ocak ayında ikiz doğurur. Bazan üç-beş yavru doğurduğu da olur. Doğan yavrular şaşılacak kadar küçük (180-350 gr), tüysüz ve gözleri kapalıdır. Uzun süre korunmaya ve bakıma muhtaçtırlar. Gözleri dört hafta sonra açılır, dört aylıkken anneleri ile gezmeye ve yaşamak için gerekli işleri öğrenmeye başlarlar. Altı aylıkken yavrularda ısırma isteği başgösterir. Anne ayı ikinci kışı da yavruları ile beraber geçirir. Onları en iyi şekilde yetiştirir, bazan sırtında taşır, onlarla oynar. Eğer yavrularına yaklaşan olursa, korkunç ve yırtıcı bir canavar olur.

    Amerika’da yaşayan korkunç ayı ve aç kutup ayısının dışında diğer bütün ayılar çekingen ve uysaldır. Rahatsız edilmedikçe insana pek saldırmazlar. Bununla beraber yanlarına yaklaşmamalıdır. Amerikan serbest milli parklarında arabalarını terk ederek bu hayvanlara yaklaşanların bazan hayatlarını kaybettikleri görülmüştür.

    Ayılar genellikle yağı ve postu için avlanırlar. Ayı avı son derece tehlikelidir. Yaralı ayı bir kaplandan daha yırtıcı ve korkunç olur. Postu her ne kadar kaba ise de sıcaklığı sebebiyle çok makbuldur.

    Sincaplar


    Sincap yaşadığı yerler:Avrupa ve Kuzey Asya’nın ormanlık bölgelerinde. Afrika ve Amerika’da yaşayan farklı türleri de vardır. Özellikleri: Ağaçlarda daldan dala sıçrayan çevik ve hareketli bir hayvan. Geriye doğru kıvrılan, uzun tüylü ve kabarık kuyrukları tipiktir. Ömrü: 10 yıl kadar. 

    Çeşitleri: Birçok türü vardır:
    Adi sincapkızıl sincap, doğu gri sincabı, 
    tilki sincabı,püskül kulaklı sincap, kırmızı Kuzey Amerika sincabı meşhurlarıdır.

    Kemiriciler (Rodentia) takımının Sincapgiller âilesinden bir memeli türü. Avrupa ve Kuzey Asya’nın ormanlarında yaşar. Yurdumuzda da vardır. Boyu 21 cm, kuyruğu 18 cm kadardır. Ağaçlarda üstü kapalı, girişi yandan olan yuvalar yapar. Meyve, filiz, fındık, bâdem, palamut, çamfıstığı ile beslenir. Yazın kuş yuvalarını yağmalar. Ağaçlarda ve kaya altlarındaki kovukları, kışlık yiyecekleri için kiler olarak kullanır. Fındık, fıstık ve ceviz gibi meyvelerin kabuklarını kırarak özlerini kış için depolar. Gündüzün serin saatlerinde aktiftir. Kötü havalarda yuvasından çıkmaz. AçlığadayanıklıdırKışın çok soğuk havalarda uykuya yatar, fakat bu gerçek bir kış uykusu değildir. Afrika ve Amerika’da da yaşayan birçok sincap türü vardır. Çoğunun sırttüyleri kızıl, karın altları beyazdır. Kuyruklarını ağaçlarda atlarken denge organı, güneşte gölgelik, yağmurlu havalarda şemsiye, uyurken de battaniye gibi kullanır. Yer sincaplarının kuyrukları, ağaç sincaplarınınkinden daha kısa olup, genellikle vücutlarında uzun çizgiler bulunur. Avurtları keselidir.

    Sibirya ve Doğu Avrupa ormanlarında yaşayan uçar sincap (Sciuropterus russicus) gerçek mânâda kanatlara sâhip değildir. Ön ve arka bacakları arasında ince ve gevşek kürklü, zarlı derileri vardır. Bunu gererek daldan dala planör uçuşu yapar. Boyları 16, kuyrukları 10 cm kadardır. Havada 80 metrelik bir mesâfeyi süzülerek alabilirler.

    Sincaplar gâyet zeki, temiz ve son derece hareketli hayvanlardır. Yiyecek yerken arka ayakları üzerine oturarak, besini ön ayakları arasına alır ve kuyruklarını geriye kıvırırlar. Bâzı türleri uzun mesâfeli göçlere girişirler. Çoğunlukla 3-5 yavru doğurur ve 10 yıl kadar yaşarlar. Esârette 15 yıl yaşayanlara rastlanmıştır. Kürkleri değerli olduğundan bol miktarda avlanırlar. Doğal düşmanları 
    sırtlan
    kartal ve 
    baykuştur.

    Timsahlar


    Timsah
    Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan,Timsahgiller ailesinden iri yapılı, kalın ve kabuksu derilisürüngen türlerinin genel adı. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmenperdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla geceavlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Dişlerini avlarını parçalamada kullanırlar. Çiğnemeden parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.

    Crocodilia takımı, Cretaceous döneminin sonlarında, yaklaşık 84 milyon yıl önce ortaya çıkmış iri sürüngenlerdir. Kuşların yaşayan en yakın akrabalarıdır. Kuşlar ve timsahlar, 
    Archosauria grubunun yaşayan son üyeleridir. Crocodilia takımı, 220 milyon yıl önce Triassic dönemde ortaya çıkmış olan ve Mesozoic dönemde çok çeşitli şekillere ayrılan 
    Crurotarsi grubunun üyelerindendir.

    Atlar

    At Alm. Pferd (n), Fr. Cheval, İng. Horse. Familyası: Atgiller (Equidae). Yaşadığı yerler: Evcilleri olduğu gibi, Amerikan bozkırlarında “Mustang”ve Altay dağlarının her iki yanındaki açık arazilerde “Prezevalski” denen yabani atlar sürüler halinde yaşar. Özellikleri: Küçük başlı ve kısa kulaklıdır. Yelesi ve kuyruk ucu uzun kıllıdır. Midilli atları koç iriliğindedir. Ömrü: 40-60 sene. Çeşitleri: En meşhuru Arap, İngiliz ve Midilli atıdır.

    Tek tırnaklılar takımının, Atgiller familyasından bir memeli. Erkeğine aygır, dişisinekısrak, yavrusuna tay, yumurtaları çıkarılmış, iğdiş edilmiş olana da beygir denir. Hepsine genelde at adı verilir. Arapçada binek ve yük hayvanı olan ata; dabbe, matiyye, semend, tusen-i sütur denir. Cenk atına da rahş denir. Hepsi otla beslenir. Geviş getirmezler. Memeleri kasık bölgesinde arka ayaklarına yakındır. Üçüncü parmakları geniş bir tırnakla çevrilmiş olup “ toynak” adını alır. Bunun üzerine basarak yürürler. İnsanlara hizmet eden hayvanların en kabiliyetlisi ve kıymetlisidir. İnsanların, eski harp meydanlarındaki yardımcısı, yük taşımada hizmetçisi, yarış, cirit, çit atlama ve 
    av sporlarında neşe ve zevk ortağıdır. Silah gürültüsüne ve bando sesine rahatlıkla alışır.

    At, cesur ve atılgan olduğu gibi sahibine son derece itaatkardır. Sahibi dilerse dolu dizgin, dörtnala koşar, isterse aheste yürür, isterse durur. Her durumda sahibini memnun etmeye dikkat eder. Yorgunluğa bakmaksızın kendini çatlatmak pahasına da olsa olanca gayret ve kuvvetini itaat uğruna sarf eder. Bugün Amerikan bozkırlarında yaşayan 
    Mustang adıyle anılan vahşi atlar, İspanyolların Amerika’ya götürdükleri evcil atlardan kaçanlardan yabanileşenlerdir. Az yiyecekle yetinip, her türlü iklim şartlarına dayanırlar.
    Tarpan adıyla anılan Avrupa yaban atının (E. caballus gmelini) 1876’dan beri nesli tükendi. Bugün eski dünyada hala neslini devam ettiren yanlız bir yaban atı vardır. Bu at Orta Asya Moğolistan’ının soğuk ve ıssız ovalarında yaşar. Asya yaban atı veya Prezevalski dendiği gibi Moğolistan yaban atı da denir. Altay dağlarının her iki yanında yaşar. Siyah kısa ve dik yeleleri ile, ağır ve iri başları, küçük kulakları, uzun kıllı kuyrukları ile evcil atlardan farklılık gösterirler. Renkleri kırmızımtrak kahverengi olup çekici bir görünüşleri vardır. Burun kısımları beyazdır. Kışın kılları uzayarak soğuktan korunurlar.
    Evcil atlar: Tahminen 4000 seneden beri insanlara hizmet etmektedir. Bugünkü modern atların Asya yaban atından türediği şüphelidir. Bazı zoologlar Avrupa yaban atından türediğini ileri sürmektedirler. Evcilleştirilmiş atların birçok soyları vardır. Bugün küçük Midilli atları ile Safkan Arap atlarının soy kütüğü kesin olarak bilinmemektedir.

    Atlar 40-60 sene yaşar, bazı kısraklar 25 yaşına kadar doğurur. On bir ay gebe kalır ve genellikle bir yavru doğururlar. Yavrunun gözleri açık olarak doğar ve birkaç dakika sonra ayağa kalkarak annesini takibe başlar. Yük çekme ve taşıma atları, kalın bacaklı, iri cüsselidir. Binek ve yarış atları ince uzun bacaklıdır. Atlar arasında hased yok ise de, birbirlerine gıpta etmek huyları vardır. Bu da yarışta, hendek ve çit atlamada kendini gösterir. Birbirlerine imrenerek daha hızlı koşup öne geçmek isterler. Saatte 60-70 km hızla koşanları vardır. Atların tüy renkleri çeşitli olup, renklerine göre çeşitli isimler alırlar. En tanınmışları: Ak, akçıl, kır, al, alakı, geyik kırı, çil yeşil, al pekmez köpüğü, doru, hurma dorusu vs.’dir.

    Erkek eşek ile kısrak eşleştirilirse katır elde edilir. Aygır (erkek at) ile dişi eşeğin birleşmesinden de barda denen katır çeşidi elde edilir. Her iki melez de üremezler. Katır, bardadan daha dayanıklıdır.

    Penguenler

    Penguen hakkında ansiklopedik bilgi

    PenguenGüney Yarımküre'de yaşayan bir kuş türüdür. Yaygın inanışın aksine bu kuşlar yalnızca Antartika gibi soğuk bölgelerde yaşamazlar. Penguenler gruplar halinde yaşamayı seven hayvanlardır. En büyük cinsi İmparator Penguen'dir. Bu hayvanın boyu 1.1 metreyi, ağırlığı ise 30 kiloyu bulur. En küçük cinsi ise 35-40 cm boylarında ve 1 kilogram ağırlığında Küçük Mavi Penguen'dir.

    Familyası: Penguengiller (Spheniscidae). Yaşadığı yerler: Güney Kutup Bölgesinde, Antarktika Adaları, Yeni ZelandaAvustralyaGüney Afrika, Güney Amerika,Galapagos kıyıları. Özellikleri: Uçamayan, dimdik durabilen, karlar üstünde göğüsleri üzerinde kayabilen çok iyi yüzücü, perde ayaklı deniz kuşları. Yumurtlamak için karaya çıkarlar. Mürekkepbalığı, kabuklu ve balık avlayarak beslenirler. Ömrü: 30-35 yıl. Çeşitleri: On yedi türü vardır.

    Penguengiller familyasından tıknaz gövdeli, yüzgeç kanatlı, perde ayaklı deniz kuşlarına verilen ad. Güney Kutbu, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hattâ Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar. Önceleri Antarktika kuşları olarak bilinirdi. Büyüklük bakımından 30-105 cm arasında değişik 17 kadar türü bilinmektedir. En irileri olan İmparator Pengueni 45 kg ağırlığa ulaşır. Sıcak bölgelere doğru gidildikçe boyları küçülür. Denizlerdeki kabuklular, balık ve mürekkepbalıkları ile beslenirler. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Başlarındaki renk tüyleriyle, türler birbirinden ayrılmaktadır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler. Karada badi badi yürümelerine rağmen, suda uçarcasına yüzerler. Denizde, saatte 10 deniz mili hızla yüzebilirler. Hattâ gerektiğinde bu hızlarını iki katına çıkarabilirler.

    Kanatları uzun telek tüylerinden yoksun olup, kırılmadığı için uçmaya yaramaz. Buna karşılık yüzmede çok kuvvetli yüzgeç vazîfesi görürler. Buzlar üzerine sıçrayabilir ve çok iyi kayabilirler. Göğüslerinin üzerinde yatarak yüzgeç kanatlarının yardımıyla kızak gibi kayarak, karaların birkaç yüz kilometre içlerine gidebilirler. Yalnız üreme mevsimlerinde yumurtlamak için karaya çıkarlar. Vücutlarını örten sık tüyler ve deri altlarındaki kalın yağ tabakaları ile Antarktika’nın sıfırın altındaki dondurucu soğuklarından korunurlar. Vücut ısılarını ayarlayan otomatik bir mekanizmaya sâhiptirler. Gerektiğinde kan damarlarıyla deriye giden kanı azaltarak, yükselterek ve tüylerini dikleştirerek vücut sıcaklıklarını kontrol ederler.

    Güney Kutup penguenleri 40°C’lik vücut ısılarıyle -40°C’lik Antarktika soğuğuna uyum sağlarlar. Vücutlarındaki tüy, yağ, bol besinlerden elde ettikleri enerji ve kontrol mekanizmalarıyla 80°C’lik ısı farkına tahammül ederler.

    Antarktika’nın kral penguenleri günde ortalama 140 defâ suya dalarlar. Bunun ancak yüzde onunda av yakalayabilirler. Tüy dipleri deriye yakın kısımda ısıya karşı yalıtkan bir iç tabaka meydana getirerek vücudu soğuktan emniyetle korur.

    Kuluçka dönemlerinde bâzı türler, dört aya yakın bir zaman açlığa tahammül ederler. Bu devrede ağırlıkları yarı yarıya düşer. Antarktika dışında yaşayanların, su akıntıları ve yüzen buzlarla Güney Kutbundan geldikleri zannedilmektedir.

    Üreme devrelerinde bir kısmı yanyana yuvalar kurarak yüzbinlerce bireyden hâsıl olan kuluçka kolonileri meydana getirirler. Yuva yapanları 2-3 yumurta yumurtlar. İmparator (Aptenodytes forstei) ve kral penguen (A. patagonica) ise yuva yapmadıklarından birer yumurta yumurtlar ve tek yumurtalarını ayakları üzerinde ve karınlarının altındaki gerçek kuluçka derisinin altında muhâfaza ederek soğuktan korurlar. Yuva yapanların erkekleri, dişilerine çakıl taşları hediye ederek kur yaparlar. Dişi, karlar eridikçe bu taşlarla yuvasının seviyesini yükseltir. Kuluçkaya erkek ve dişi sırayla yatarlar. Kuluçka devresinde birşey yemezler. Yavrular anne ve babaları tarafından birlikte bakılır ve ısıtılırlar.

    Penguenler insandan kaçmadıkları için, yağlarından istifâde etmek isteyen aç gözlü kimseler tarafından çok miktarda avlanarak tüketilmektedir. Çıkarılan kânunlarla nesilleri korunmaya çalışılmaktadır. Dünyânın birçok hayvanat bahçesine de uyum sağladıkları görülmektedir.

    Bir işletim sistemi çekirdeği olan Linux'un maskotu Tux da bir penguendir.

    Kangurular


    Kanguru hakkında ansiklopedik bilgi

    Kanguru Familyası: Kangurugiller (Macropodidae). Yaşadığı yerler: Büyük kangurular Avustralya, ağaç kangurusu Yeni Gine’de. Özellikleri: Arka ayakları üzerine sıçrayarak yol alabilen otçul, keseli bir memeli. Arka ayakları ve kuyruğu üzerine oturur. Dişi, yavrusunu karnındaki kesesinde taşır. Evcilleştirilebilirler. Ömrü: 15 yıl. Çeşitleri: Kaya kangurusu, dev kanguru, gri kanguru, kızıl kanguru, ağaç kangurusu en Ünlü türleridir.

    Avustralya ve Yeni Gine’ye mahsus, sıçrayıcı, keseli memelilere verilen genel ad. Adını Avustralya yerlilerinin dilinden almıştır. Hepsi ot ve diğer bitkilerle beslenirler.Dişilerin karınlarının altında torba şeklinde kesesi vardır. Doğan yavrularına burada ihtimam ve şefkatle bakarlar. Başları küçük, kulakları büyüktür.

    Arka ayakları ön ayaklarından büyük ve güçlüdür. Ön ayaklarını yukarı kaldırıp, arka ayakları ve güçlü, uzun kuyrukları üzerinde oturur ve sıçrayarak yol alırlar. Arka ayakları üzerinde hızla koşarken, kuyruk pek yere dokunmaz, denge organı(balans) olarak kullanılır. Dört ayağı üzerinde yürürken, kuyruk yerde sürüklenerek kendine has bir iz bırakır. Beş parmaklı ve pençeli olan zayıf ön ayaklarını yiyeceklerini ağızlarına götürmek için kullanırlar. Arka ayakları dört parmaklı olup, ikinci ve üçüncü parmaklar bir deri ile birbirine yapışık gibidir.

    Çeşitli boyda birçok türü vardır. Bazıları tavşandan büyük değildir ve ağaçlara tırmanırlar. Herkes tarafından bilinip sevilen kanguru, Avustralya’nın milli sembolüdür. Büyük kangurular Avustralya’da, tırmanıcı olan ağaç kanguruları ise Yeni Gine’de yaşarlar. Kangurular keseli memeli hayvanların en büyüğüdür. Boyu 210 cm ve ağırlığı 90-100 kg gelenleri vardır. Ağaçlarda yaşayan ağaç kanguruları, 140 cm boyunda ve 11 kg kadardır. Erkekler dişilerden daha iri olurlar.

    Araştırmacı kaptan James Cook, 1770 yılında gemideki tayfalarını yiyecek bulmak için Avustralya kıyılarına gönderdi. Bir müddet sonra gemiye dönen adamlar yanlarında ilginç bir hayvan getirdiler. 1,5 metreden büyük olan bu hayvanın 120 cm kadar uzunlukta güçlü bir kuyruğu vardı. Ayrıca karnının üstünde yavrularını korumayayarayan kıllarla örtülü bir keseye sahipti. Masum görünüşlü, parlak gözlü, tavşana benzer başlı, insana benzer elli, geyik boyunlu bu ilginç hayvancığı şaşkınlıkla seyrettiler; sevdiler, okşadılar. Avustralya yerlilerinden “anlatması çok zor” anlamına gelen “kanguru” ismini taşıdığını öğrendiler.

    Kangurular, sürüler halinde dolaşarak otlarlar. Başlarında tecrübeli bir erkek lider bulunur. Zeka seviyeleri koyundan aşağıdır. Sesleri yoktur. Tehlike anında güçlü arka ayaklarını hızla yere vurarak arkadaşlarını uyarırlar. Çoğunun postu toprak rengindedir.

    Avustralya ovalarının hakimi olan bu hayvanlar, hayata çok cılız olarak başlarlar. Yeni doğmuş iki kanguru yavrusu bir çay kaşığına sığabilir. Dişilerin hamilelik dönemleri türlere göre 29 ile 38 gün arasında değişir. Genelde tek yavru doğururlar. Dişi kanguru doğumunun yaklaştığını hissedince torbasının iç kısmını güzelce yalayarak temizler. Yeni doğan kanguru yavrusu(joey), insan yarım parmağı veya bir bal arısı büyüklüğündedir. Boyu 2,5 santimetreden küçük ve bir gramdan hafiftir. Minik kanguru yavrusu sıvı bir kese içinde dünyaya gelir. Doğumdan sonra bu keseyi yırtar ve bir ile beş dakika arasında annesinin kesesinin içine tırmanarak girer ve dört meme ucundan birine yapışır. Yeni doğmuş yavru kanguru kör, sağır ve tüysüzdür; içgüdü ve koku alma hissi ile annenin tüylerinden tırmanarak keseye ulaşır. Bu sırada anne kendi kanlı postunu yalamakla meşgul olduğundan yavrusuna yardım etmez. Yavru bu kesede kendini iyiceemniyette hissedinceye kadar ana kanguru sükunetini muhafaza eder.

    Memeye yapışan yavru, süt emecek güçte değildir. Anne, güçlü kaslarıyla ağzına süt pompalar. Yavru, süt emerken de nefes alabilir. Gırtlağının bir uzantısı buruna ait bir geçitle birleşmiştir. Bu geçitten hava direk olarak akciğerlere gittiğinden, yavru boğulmadan hem sütünü içer, hem de hava teneffüs eder. Dokuz ay içinde, yavru kese içindeki gelişimini tamamlar. Zamanın çoğunu kesenin içinde süt emerek ve bol bol uyuyarak geçirir.

    Gelişimi gayet yavaş olur. Üç aylıkken vücudu kıllanmaya, dört aylıkken gözleri açılmaya başlar. Beş aylık olunca başını keseden çıkarıp rastladığı otları yemeye başlar. Bu gelişim dönemi içinde zaman zaman keseden çıkarak annesi ile otlar. Keseye başı önde girer ve içerde dönerek normal duruma gelir.

    Kanguru sütünün bileşimi, yavrunun gelişme süresine göre değişir. İlk dönemlerde berrak bir sıvıyken, sonraları koyulaşmaya başlar. Dişi kangurular bazan yavrularını emzirirken, ikinci bir yavru daha doğururlar. İki yavru da aynı kesede barınmaya başlar ve süt salgısında enteresan bir olay ortaya çıkar. Bir memeden yeni yavru için renksiz, berrak süt salgılanırken, diğer memelerden ise yaşlı yavru için koyu ve yağlı süt salgılanmaya devam eder. Kengurunun süt salgı bezlerinde aynı anda birbirinden tamamen farklı iki bileşikte süt salgılanması, yüce Allah’ın sonsuz merhametini gösteren sayısız delillerden biridir.

    Yavru kendi başına dolaşabilecek hale gelince bile, bir tehlike anında hemen koşarak annesinin torbasına girer. Mesela bir köpek görünce yavru hemen torbaya sığınır. Annesi de kaçmaya başlar. Köpek kovalamaya devam edince, torbasında yavru bulunduğu için ana kanguru yorulur. Hiç değilse yavrusunu emniyete almak ve daha hızlı koşabilmek için uygun bir yere yavrusunu bırakıp, başka bir yöne saparak köpeği peşine takar. Böylece yavrusunun bulunduğu yerden uzaklaşır. Kendisi kurtulabilirse tekrar yavrusunun yanına gelir. Düşmanından kurtulamazsa hayatı pahasına yavrusunu kurtarmış olur.

    Kanguru kuvvetli arka ayakları sayesinde iyi sıçrar. Bir sıçrayışta, 2-3 metre yükseklik ve 6-7 metre ileriye fırlayabilirler. Kuyruklarını atlama sırığı gibi kullanırlar.

    Queensland’da köpekler tarafından kovalanan bir kangurunun 3 metre yüksekliğinde ve 8 metre genişliğindeki bir odun yığınını bir sıçrayışta aştığı görülmüştür. Sıçrayarak koşarken saatte 40 km yol alır.

    Pek sakin olan ve nadiren hiddetlenen kanguru, bir köşeye sıkıştırılırsa, kuyruğunu destek yaparak, arka ayaklarıyla öyle güçlü tekmeler atar ki, bir insanı veya yırtıcı koca bir köpeği bir darbede öldürebilir. Bir kavgada 10’dan fazla köpeği haklayabilir. Kuyruğunu bir sallayışı ile insanın bacaklarını bir kibrit çöpü gibi kırabilir. Kanguru mecbur olmadıkça döğüşmez. Her zaman sıçrayarak kaçmayı tercih eder.

    Avustralya’da nesli korunmaya çalışılan kanguru, bir taraftan da avlanılmaktadır. Özel yetiştirilen avcı köpekleriyle kovalanarak avlanır. Kanguru kolay yutulur bir lokma değildir. Fazla avcı köpeklerinin saldırısına uğradığında güçlü tekmelerini kullanarak hepsini halledemeyeceğini anlayınca koşmaya başlar. Köpekleri peşinden göl veya nehir gibi bir su birikintisine çeker. Kendisi suya girerek ilerler. Su belinin hizasına gelince durarak köpekleri bekler. Suya giren köpeklerden her biri yanına yaklaşınca kafasından tutar ve su altına çekerek boğar. Yetişkin bir kanguru bu yolla 6-7 köpeğin hakkından gelebilir.

    Kangurular saatlerce birbiriyle boks maçı yaparlar. İki kanguru dövüşecekleri zaman karşı karşıya gelerek, insan eline benzeyen beş parmaklı ön kollarını yumruk yaparak göğüsleri hizasına kaldırırlar. Kuyruklarını destek yaparak bir müddet hareketsiz durur ve birbirlerini süzerler. Ardından maça başlarlar. Karşılıklı boks yapan kangurular bir süre sanki raund sonuymuş gibi maçı keserek geri çekilirler. Bir süre sonra tekrar başlarlar. Uzmanları şaşırtan olay, dövüşme ve dinlenme sürelerinin hemen hemen eşit olmasıdır. Bu süreyi nasıl ayarladıkları halen bir sırdır.

    Kangurular kazanmak için değil, spor için maç yaparlar. Saatlerce döğüşseler bile hiç hiddetlenmezler. Kanguruların bu özelliğinden istifade edilerek sirklerde özel kanguru maçları düzenlenir. Bu maçları yaptıranların bu iş için uzun süreye ihtiyaçları olduğu sanılır. Halbuki asıl problem kanguruya boks yapmasını değil, tekme atmamasını öğretmektir.

    Kangurular sabahın erken saatlerinde, akşam üstü ve ay ışığında otlarlar. Tavşanlar gibi çimler üzerinde saatlerce uzanmayı ve oyun oynamayı da çok severler. Medeniyet onları engin ovalara sürüklemiştir. Bir kanguru, koyundan kat kat fazla yer. Kurak yıllarda mer’aları silip süpürürler. Kanguru avı, Avustralya’da neşe veren bir spordur. Ahali için eti bulunmaz yiyecektir. Kuyruğundan da kendilerine çok sevilen çorba yaparlar. Her yıl bir milyondan fazla deri marketlere satılır. Bunlardan da kürk, eldiven gibi çeşitli giyecekler imal edilir. Kanguru hikayeleri de ayrı bir gelir kaynağıdır. Hülasa, kanguru Avustralya halkı için büyük bir nimettir.